En Güzel Gezi Fotoğrafları,Yorumları ve Kültür Sanat AraYorum'da

En Güzel Gezi Fotoğrafları,Yorumları ve Kültür Sanat.
Sinema,Kitap,Tiyatro tanıtım ve yorumları.Sınırsız eğlence ve müzik.
Arayorum'da ne ararsan var.
http://www.cengizgurcay.com/

20 Ocak 2011 Perşembe

Dil, fikir, Kültür Ve Toplum İlişkisi

Bir ulusu ortak paydada toplayan ve ulusa millet kimliğini veren dilidir, kültürüdür. 1 toplumun kimliğini kaybettirme politikası güden ülkeler ya da medeniyetler o ulusun önce dilini sonraları dinini ve en sonunda da kaçınılmaz olan ve bunu doğuran kültürü değiştirirler.
Bir toplumun kültürü o toplumun aynasıdır. 1 ulusun kimliğini çözmek için önce dilini öğrenmeliyiz yalnız bu biçimde 1 ulusun kültürünü yorumsuz bi şekilde tahlil etme olanağını buluruz. 1 toplumda sosyo kültürel sistemin gerçekten var olabilmesi için öncelikle bireylerin kişiliği ve bireylerin birbiriyle anlaşmak için kullandığı sembolik 1 sistem olan dilin bulunması şarttır. Çünkü toplum yaşamı yalnız iletişimle (dil ile) olanaklıdır. Dilsiz hiçbir fikir var olamaz, insan kendi kendine düşündüğü vakit bile sözcüklerle yani dil birlikte düşünür.Dil nasıl meydana gelmiştir? e yanıt ararsak; insanlar ilçağlardan günümüze birbirlerine 1 şeyler transfer gereği duymuşlardır. Bu gereksinim kendi çözümünü oluşturmuş ve bunun sonucunda söyleme ihtiyacı dili meydana getirmiştir.
Bu sezon öncesinde insanlar yalnız birbirlerine aktarmak istediklerini fiziksel özelliklerini kullanarak gerçekleştirmişlerdir. Bu ise kültürlerin meydana gelmesinde en kritik etmen olan kendinden 1 sonraki nesile transfer olanağını sağlayamamıştır. Bunun 1 sonucudur ki dilin kullanılmadığı sezonlar, medeniyetler ve insan toplulukları hakkında düşünce sahibi olamamışızdır. İnsanlar konuşmasalardı yani dili kullanmasalardı, bilgilerini saklayıp yepyeni kuşaklara aktaramazlardı. İnsanlık, evlatlarına 20 milyon yıllık 1 veri bırakamazdı yani insan toplumu süratli gelişimini dile borçludur. Dil 1 yerde araçtır toplumsal kültürün aktarımında şu döngü sağlanmalıdır: dil kültürü aktarırken kültür dili beslemelidir yalnız bu biçimde dilde ve kültürde zenginleşme sağlanabilir.
Her toplumun birikimi bi şekilde adlandırılabilecek kültür, doğal yaşama karşın insanoğlunun yarattıklarıdır. bütün kültürün bilinçli ya da bilinçsiz, doğru ya da hatalı 1 yönü bulunur. bütün toplum doğaya karşı yaratımlar oluşturuken, maksadı diğer toplumların gerisinde kalmamayı amaçlar. Kültür; toplumlarda yaşayan insanlar tarafından yaratılır,yaşatılır ve ortaklaşa paylaşılır. Paylaşılan, yani kabul edilmiş olan tutum ve kıymetler o toplumun kültürüdür. Bu kültür zamanla değişim gösterir ve göstermelidir de sebebi insan ve burdan hareketle toplum değişim gösterir epey düşük 1 oran dışında toplumlar müspet yönde değişimler gösterir. Bu değişimler insanda, toplumda ve onun oluşturduğu kültürde yansıma göstermelidir. Bu yansıma sistemin bütünlüğünde birden gerçekleşivermez. Bu 1 süreç içinde değişim gösterir. Bu çeşitli alanlarda süratli olurken birtakım alanlarda yavaş olmaktadır. Bu alanlar arası ahenk süreci kurumlar arası 1 farklılaşma meydana getirir.
Bu tip durumlarda bu evreyi atlatmış olan toplumlardan alıntılar yapılır yani hazır çözümler alınır. Bu geçiş dönemi sırasında şayet uzun vadeli ve sağlıklı çözümler isteniyorsa toplum kendi çözümünü kendi bulmak zorundadır bunu da yalnız kendi yaratıcılığıyla yapmak durumundadır. Sonuçta kültürel öğeler toplumun üyelerine 1 hizmet verdiği ve doyum verdiği için var olmuşlardır ve yalnız bu biçimde toplumun hizmetinde olabilmiştir. Toplumun gereksinim ve düşüncelerine uymayan 1 çözüm ilkesi o toplum tarafından kabul görmez. Kültürün sürekliliği yalnız toplum tarafından oluşturulduğunda ve toplumun hizmetinde olduğunda sağlanabilir.
Toplumsal ve üretici fiiller sonucunda fikir oluşur. Bu oluşum sürecinde tarihsel ve toplumsal birikimler rol oynar. Çünkü düşüncenin kökeni insanın ve toplumun varlığına dayanır, buradan yansır. İnsan topluluğunun dışında hiç fikir olamaz yani düşüncenin üreticisi de kullanıcısı da insan topluluğudur.Düşüncenin kökeninde mekan alan toplumsal tarihsel birikim dışında bireye inildiğinde bu fikir içeriksel bi şekilde değişir ve de daha ileriye doğru gelişir. Yani şahsi boyuta inildiğinde fikir özerklik kazanır. 1 toplumun egemen sınıfına da bu biçimde ulaşılır. Toplumun düşüncedeki egemen sınıfı toplumu yönlendirici, geliştirici ve toplumun içsel gücüdür.
Toplumsal fikirler 1 toplumun veya toplumsal kesimin gereksinimlerinden doğarlar. Bu toplumsal fikirler toplumsal yaşamda faal bi şekilde işlev görürler. Bu toplumsal düşüncelerdir kültürün sürekliliğini sağlayanlar. Toplumun düşüncedeki egemen sınıfı düşünceleriyle sanata yakınlık sağlar ve toplumu bu yöne çekerler, yani burada toplumu geliştirici gücünü kullanırlar.
Ulusları birbirlerinden değişik kılan unsurlar: dilleri, kültürleri, düşünceleri, dinleridir. Bunlar o ulusların toplumsal ortağıdır yani ulusun bireyleri bu ortak payda da birleşir ve bu toplumsaldan bireye inildikçe bunlar farklılık gösterebilir. 1 ulusun dilinde müspet yönde 1 değişim arzulanır ve bu yalnız o toplumun üretkenliğiyle sağlanır. Kültürün zede görmemesi, düşüncelerin toplumca üretilmiş olmasıyla yani çözümlerin toplumun kendisi tarafından çözülmesi birlikte sağlanır.
Burada görmüş olduğumuz dilin, düşüncenin, kültürün ve de toplumun birbiri birlikte içiçe olmasıdır. Bu etmenlerden herhangi birinin değişmesi birlikte bu özelden genele yani insan ölçeğinden toplumsal ölçeğe doğru artarak yanıt bulur. Buradan hareketle toplumun özerkliği kendi düşüncesini kendi diliyle oluşturması birlikte sağlanır ve yalnız gelişir.
Ahmet Polatlı - Yazar Hakkında:

Hayaletler Gerçekten Var Mı? Bir Kadının Bulduğu Kesin Kanıt

O zamanlar fark etmesem de, dört yaşındayken hayaletleri görmeye başladım. Onların hayalet olduğunu bilmiyordum çünkü görünüşleri normaldi ve etrafta veya sokakta görebileceğiniz herhangi biri gibi görünüyor ve davranıyorlardı. Ancak biraz daha büyüyünce arkadaşlarımın ve aile bireylerimin benim gördüğüm bu kişileri göremediğinin farkına vardım.
Buna şaşırdım ve hatta diğer insanların onların deyişiyle “görünmez arkadaşlarımla” etkileşimde bulunamaması beni rahatsız etmişti. Sonra iki dünya arasında köprü oluşturan biri olduğumun farkına varınca bu da beni epeyce düşündürmüştü.
Arkadaşlarımın “hayalet” olduğunu hiç düşünmemiştim. O küçük yaşta o terimi bilmiyordum. Oyun arkadaşlarım kendi hisleri, fikirleri olan gerçek insanlardı. Çoğu nazikti ve onlarla oynadığım oyunlar çok eğlenceliydi.
Görünmez arkadaşlarımın gerçekliği üzerindeki ısrarım karşısında babamın sabrının giderek azalmasıyla birlikte hayatımda iki tür insan olduğunun ayırdına vardım. Göremediği ve hissedemediği insanlarla olan konuşmalarıma kızgınlığı belirli bir seviyenin üzerine çıkınca “yeter artık, kes şunu!” diye bağırırdı ve onu üzmekte olduğumu anlardım. O yüzden o “diğer arkadaşlarımla” olan etkileşimlerimi ailemden kimsenin etrafta olmadığı zamanlarla sınırlamaya çalıştım.
Daha da kötüsü annem beni doktora götürüp olmayan insanlarla konuşma alışkanlığımı sordu ve doktor da beni kenara çekip annemi korkutmakta olduğumu ve artık buna bir son vermem gerektiğini söyledi. Bu yönümü mümkün olduğunca gizli tutacağıma söz verdim.
Ben 70’lerde büyüdüm ve o zamanlar hayaletler, paranormal olaylar veya medyumlar konusu bugünkü gibi popülerleşmiş ve kabullenilmiş birşey değildi. Üstüne üstlük kuzey Georgia’daki küçük bir kentte yaşıyorduk ve ebeveynlerim çok dindardı. O yüzden büyüdükçe ve görünmez ziyaretçilerimin varlığı devam ettikçe insanlar tarafından tuhaf biri olarak görülmeye başladım.
Ailemdeki veya içinde bulunduğum toplumdaki neredeyse hiç kimse hayaletler, psişik çocuklar veya bedensiz varlıklar hakkında birşey bilmiyordu. Hatta herhangi bir psişik fenomenin varlığına inanmıyorlardı. Onlar için tüm bunlar uydurmaydı. Tüm bu şeyler mevcut değildi. Ama benim hayatımda bu tür bir farkında olmama lüksü yoktu.
Benim yetiştirildiğim dini anlayışta yaşıyordunuz, ölüyordunuz, yargılanıyordunuz ve sonra da cennete ya da muhtemelen cehenneme gidiyordunuz. Bana öğretilen şeye inanmaya çalıştım ama gerçek olduğu söylenen şeyden çok farklı şeyler yaşıyordum.
Hayatımın bu sürecinde hala bu insanların, yani görünmez arkadaşlarımın ölü insanlar olduğunu fark etmemiştim. Ölü değillerdi. Evet doğru, çok çeşitli nedenlerle bedenlerinden ayrılmışlardı ama ruhları yaşıyordu ve hepsi son derece canlıydı. Bundan hiçbir zaman şüphem olmadı.
Gittiğim heryerde görmekte ve hissetmekte olduğum bu varlıkların hayalet ya da öldükten sonra dünyada kalmış ruhlar olduğunu anlamam çok uzun bir zaman sonra mümkün oldu. Onların benim hayatımdaki rollerini anlamam ise biraz daha vakit alacaktı.
Dini yetiştirilişime her ne kadar bağlı kalmaya çalışsam da, yaşamakta olduğum deneyimler kilisedeki derslerde öğretilenlerden çok farklıydı. Hayaletlerin varlığını inkar etmeye çalışmış olsam da, onların gerçekten varolduğunu biliyordum.
Binbir türü var: inançlı, inançsız, heteroseksüel, homoseksüel, genç, yaşlı, kadın, her milletten hayaletler var. Hepsinin tek ortak özelliği ise çok çeşitli korkular nedeniyle öldükten sonra doğal bir şekilde gidilen Işığa gitmeyi reddetmekte olmalarıdır.
Özgür Hayat - Yazar Hakkında:
Melissa Van Rossum

Kitap Okumanın Faydaları

Okumak, insan için en kolay ve en etkili öğrenme yoludur. Gelişmiş ülke toplumları, sahip oldukları bilgilerin % 60’ ını bu yolu kullanarak edinmişlerdir. Geri kalmış toplumların karşılaştıkları sorunların birçoğunun kaynağında ise eğitimsizlik yer almaktadır. Geri kalmış toplumlarda kişiler, okuyarak geçirebilecekleri zamanı çoğunlukla yararsız işlerle harcamaktadırlar.
Kitapla yetişen nesiller başarı dolu ve iyi yetişmiş olacaktır. Kendisini yetiştirmiş, okuyan fertlerin günlük sohbetleri bile farklıdır. Kitap okumanın sınav hazırlığına da katkısı vardır. Kitap okuyan ve okuduklarını çok iyi değerlendirebilen öğrenciler diğer öğrencilere göre çok daha başarılı olmaktadırlar.
Kitap okumanın zihni gelişmeye katkısı aslında anne karnında başlar. Anne karnındaki bebek 6. ya da 7.aydan itibaren dış dünyayı işitebilir. Kendisine kitap okunan çocukların dil gelişimi sağlıklı olmaktadır. Kitap okunan ve kitap okuyan çocukların düşünceleri, diğer çocuklara göre çok daha zengin olur. Kitap okuyan çocukların iletişim kapasiteleri artmaktadır. Okuma, çocuğun kelime hazinesini de arttırmaktadır.
Birçok aile, çocuklarının kitap okumamasından şikayetçidir. Kitap okurken sıkılan çocuk, nedense saatlerce televizyon ya da bilgisayar karşısında kalabilir ve nedense sıkılmaz. Bilgisayarda oyun oynayarak, televizyon seyrederek büyüyen çocuklarımız gittikçe okuma isteklerini yitirmekte ve okumanın sağladığı imkandan mahrum kalmaktadırlar. Karakter gelişimi, bilgiyi ve araştırmayı seven insanların yetiştirilmesi ile mümkün olur. Çocukların, kendilerini okuyarak yetiştirmeleri gerekir. Çünkü eğitim sürecinde çocuklara her şey anlatılmaz, yani buna imkan yoktur. Yanlış bilgi ile doğru bilgiyi ayırabilen kişilerin sayısının artması için, kişiye çocukluktan itibaren kitap okuma alışkanlığının kazandırılması gerekmektedir. Kitap okuma alışkanlığı olan çocukların eğitim süreçleri de çok daha başarılı olmaktadır. Buda anne – babaların işlerini kolaylaştırmaktadır. Kitap okumayan nesillerin fikir üretme kabiliyetleri körelmektedir ve başarılı bir iletişim kuramamaktadırlar.
Çoğunlukla iş sonrası – okul sonrası ya da evde televizyon karşısında amaçsızca, elimizde kumanda kanal kanal dolaşarak boşa geçirilen zamanlar kitap okuyarak geçirilebilecek en verimli zamanlardır. Yine bunun gibi tren, otobüs, taksi, uçak gibi ulaşım araçlarında seyehat ederken de kitap okuyabiliriz ve zorunlu olarak geçen bu boş zamanları değerlendirebiliriz. Sahip oldukları her boş anda yanlarında bulunan kitabı okuyan batılılar, kitap okuma alışkanlıkları ile göz doldurmaktadırlar. Ne yazık ki, biz onlar gibi olamadık hala.
Gazete ve dergilere oranla çok daha kapsamlı bilgi içerir kitap. Kitaplar, hakikaten çok faydalıdır. Bazılarına pahalı gelir kitap. Ama aynı kişiler mevzu içki, sigara, alkol vb olunca çok rahat para harcayabiliyor. Üstelik bu miktar, kitaba verilecek olanın kat kat fazlasını bulabilmektedir. Kitap, bize kattıklarını düşünürsek hiçte pahalı değil. Lütfen kitap okuyalım!

Nazan - Yazar Hakkında:
nazan baykal

Bloglar,İnternetten Para Kazanmanın Amiral Gemisi

İnternetten para kazanmanın ben diyim 40 türlü siz deyin 80 türlü yolu vardır.Yollar çok olunca insan hangi yoldan gitse diye düşünmeden edemiyor.Haksızda değiller herkes kendi yönteminin en iyi yol olduğunu söylüyor.Söylemesine söylüyor ama ne kadar doğru söylüyor.Bu işte doğruyu yanlıştan ayırt etmenin bence temel yollarından biri de kolay ve hemen zengin olma vaadleridir.Bu üçkağıdın sanki parolası gibi.Size kolay ve kısa yoldan hemen zengin olmayı vaad ediyor olması.Süslü süslü bir sürü laf ve grafik ile insanları hemen tavlamaya yönelik uçuk vaadler.Sormak lazım ama maalesef bir sürü arkadaşımız sorması gereken soruları sormadan bu üçkağıtçıların vaadlerine inanıyor ve tabir doğru ise tırmalayıp duruyor.Para kazanmayı sorarsan yaz tahtaya al haftaya durumundan öteye gidemiyor.
Manzara hep kötü mü yani hep üçkağıtçılar mı sarmış dört bir yanı yok mu dürüstü adam gibi güzelce bu işi öğreten.Çok şükür ki var.İyi ki de varlar.İnsan üçkağıtçılardan sonra bu adamlara hayır dua ediyor.Yiğidi öldürecen ama hakkını yemeyeceksin.
Kendi adıma ürününü bizzat alıp test ettiğim bir üründen bahsedeceğim.Reklam yapma demeyin.Gerçekten emek vererek ortaya güzel şeyler koyan insanların hakkını vermek lazım.Bu insanların hakkını verelim ki bizlere güzel şeyler vermeye devam etsinler.Yoksa ortalık mazallah üçkağıtçılara kalır ki o daha kötü.
Bu güzel işleri yapan kardeşimiz Çağatay Berker beydir.Bu kardeşimi tebrik ediyorum.Çünkü çok güzel detaylı kolay anlaşılır ve düzenli bir şekilde herşeyi tek tek adam gibi anlatmış ve bizlere sadece denilenleri yapmak kalıyor.Dahası açtığı destek forumu sayesinde ortalardan kaybolmadan en güzel şekilde sürekli desteğini veriyor.İnsan üçkağıtçıların yaptığı üfürük işlerden sonra böyle doyurucu bir ürünle karşılaşınca takdir etmeden yapamıyor.
Örnek vermek gerekirse o kadar website eğitimi ürünlerini inceledim.Ama Çağatay beyin anlattığı gibi hızlı ve kolay anlaşılırını görmedim.Meğer bilmediğimiz neler varmış.Üfürükten ürün sahibi arkadaşalara sesleniyorum.Lütfen Çağatay beyi örnek alın milletin ahını almayın hayır etmez ona göre.
Fazla uzatmadan, “Blog Bilimi” hakkında detaylı bilgi edinmek için Lütfen aşağıdaki linke tıklayınız.
Cemal - Yazar Hakkında:
İnternetten para kazanma üzerine araştırma ve incelemelerimi insanlarla paylaşarak,internetten para kazanmanın ülkemde de yayğınlaşmasına hizmet etmeyi amaç edinmiş serbest bir yazarım.

http://www.internetparakazanma.com/blogbilimi/

Kenger

Kenger Otu (Gundelia tournefortii) Nisan-Mayis aylarında çiçek açan, 40-50 cm yüksekliğinde, tüylü çok yıllık, sütlü, dikenli ve otsu bir bitki.
Gövdeleri basit veya az dallı, kısa ve kalındır. Yapraklar derimsi, damarlı beyazımsı tüylü, gövdedekiler sapsızdır. Çiçek durumu küreye bir baş şeklindedir.
Çiçekler morumsu-kırmızı renklidir. Baş kısmı olgunlukta sarımsı-yeşil renk alır ve dikenler hariç 1 cm kadar uzunlukta olup serttir.
Türkiye'de yetiştiği yerler: Orta, Doğu, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz Bölgesi, Ege Bölgesinde manisanın sarıgöl ilçesine bağlı çanakçı köyü meralarında bolca yetişir. Köylüler kengeri genelikle taze dallarının kabuklarını soyarak tüketirler Kullanılışı: Gövdenin kesilmesi ile çıkan sütten kenger sakızı hazırlanır.
Akdeniz bölgesinde olgunlaşan başlar kavrulup öğütülerek kenger kahvesi yapılır. "Erzincan a girdim" isimli bir Erzincan-Erzurum yöresi türküsünde "Yüce dağ başında çadır açarım, kahve bulamazsam kenger içierim" şeklinde adı geçmektedir.

Elif Çınar - Yazar Hakkında:
Bu makale çeşitli kaynaklardan derlenerek toplanmıştır.